hakkımda

1953’de Ankara’da doğdum, İsveç’te ilkokul, Işık Lisesi’nde lise ve İngiltere’de otelcilik okudum.

Otelcilik kariyerimi Sheraton, Intercontinental ve Hilton Otelleri İstanbul’da yaptım, yabancı bankalardaki görevlerimi Chase Manhattan, Citibank ve son olarak Bankers Trust İstanbul ofislerinde tamamladım.

Arazinin 1990 yılında alınmasını takiben, ilk 10 oda 1 ocak 1994 yılında tamamlandı ve Çetmihan ‘’Kazdağı Turizm Ltd” işe başladı. O günden bu yana geçen yıllarda Çetmihan Butik Otel olarak birçok girişimciye örnek oldu.

önsöz

adam yolun yarısını bile çoktan geçmişti, hele elli yaşını geçerken..
işte o günlerde iyice zorlanmıştı.
tekrar genç olmakla bir zoru yoktu; zaten kendini bildi bileli kendi ile barışıktı.
önemli olan hayatla barışmaktı.
hayatın ona oynadığı tüm oyunlara rağmen o yine de hayatla arasını hep iyi tuttu.
hayat acımasız ve gerçekti.
adam hayata çocuk ruhundan vazgeçmeyerek hep karşı geldi.
kendini, yaşanacakları, an’ları, mısraları… en, en çok tükettiği akşamlarda dahi o yeniden başladı.
yaşamış, elbette sevmişti;
ama yine de, yeniden ümitle uyumuştu her gece; yeni bir sabaha uyanmak için.
çocuk ruhu hep çelişti yazdıkları ile.
her şiir bir başlangıç, her mısra bir son idi.
genç kadın, büyülendi çevresindeki renkler ve mısralarla adam sadece şunu duysa yetecekti:
”bir önceki hayatında bilgeliğin tüm sınırlarını zorlamışsın, üstad” ama genç ve güzel kadın bir çırpıda yazıverdi elektronik postasını, acımasızca.
adam belki de yanlış anladı.
adam geceleri düşünüyordu,
aynadaki yaşlı ve çirkin yüzüne bakıp.
hayatın ve gecenin sırlarını sorguluyordu.
işte öyle bir zamanda geldiler, coşku ile.
belki de öyle bir zamanda geldiler ki, tüm yalnızlıklarını giyinip,
adamı öylesine sevdiler ki;
şiirlerini, yalnızlığını, o çocuk sevincini…
adam kısacık birkaç akşamda unuttu tüm kabuslarını.
çıktı en yüksek tepesine dağın. oturdu durdu…
mecliste kimi neşelendi kimi hüzünlendi, kimisi sustu.
yaşlı adamın zaten yarım aklı vardı;
dinlemediler, adamın o yarım aklını da alıp gittiler.
ve dediler ki: ”sen her şeyini, ruhunu tüketmişsin; son kırıntısını da biz aldık” orta yaşını bile çoktan geçmiş adam,
o gece, ne kadar şarap varsa tanrılardan arta kalan hepsini içti.
kabahat kimdeydi; kendinde mi, yoksa tanrılarda mı?
acaba tanrılar çok mu kızmıştı kalan son şarabı içtiği için :))
sonra yazdı hoyratça, kırdı geçirdi.
ne bir taş kaldı ne bir akşam sefası, ne de mehtap!
ertesi sabah ayna çatladı tam orta yerinden. adam baktı, ayna sağlam; kendi kırıldı…

ister kazdağında, ister bodrumda, ister yazılarımda sürç-i lisan ettiysem, affola!

iz bıraktıklarım